SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’Z-ZEKAT

<< 692 >>

باب: ما أدى زكاته فليس بكنز.

4. Zekatı Verilmiş Olan Mal  KENZ  Değildir

 

-لقول النبي صلى الله عليه وسلم: (ليس فيما دون خمس أواق صدقة).

Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Beş daha azı için zekat gerekmez" buyurmuştur.

 

وقال أحمد بن شبيب بن سعيد: حدثنا أبي، عن يونس، عن ابن شهاب، عن خالد بن أسلم قال:

 خرجنا مع عبد الله بن عمر رضي الله عنهما، فقال أعرابي: أخبرني قول الله: {والذين يكنزون الذهب والفضة ولا ينفقونها في سبيل الله}. قال ابن عمر رضي الله عنهما: من كنزها فلم يؤدي زكاتها فويل له، إنما كان هذا قبل أن تنزل الزكاة، فلما أنزلت جعلها الله طهرا للأموال. [4384]

 

[-1404-] Rivayet edildiğine göre Halid İbn Eslem şöyle anlatır: "Abdullah İbn Ömer ile birlikte (Medine dışına) çıkmıştık. Bir bedevi Abdullah İbn Ömer'e,  "Bana, 'Altın ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda infak etmeyenler...' ayetini açıkla" dedi.

 

Abdullah İbn Ömer ona, "Kim altın ve gümüş biriktirip (kenz) de zekatını vermezse yazık ona. Bu ayet, zekat ayeti inmeden önceki durum için geçerlidir. Bu ayet inince Allah zekatı malı temizleyici kıldı" diyerek cevap vermiştir.

 

Tekrar: 4661.

 

 

حدثنا إسحق بن يزيد: أخبرنا شعيب بن إسحق: قال الأوزاعي: أخبرني يحيى بن أبي كثير: أن عمرو بن يحيى بن عمارة أخبره، عن أبيه يحيى بن عمارة بن أبي الحسن: أنه سمع أبا سعيد رضي الله عنه يقول: قال النبي صلى الله عليه وسلم: (ليس فيما دون خمس أواق صدقة، وليس فيما دون خمس ذود صدقة، وليس فيما دون خمس أوسق صدقة).

 

[-1405-] Ebu Said'den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Beş ukıyyeden daha az (gümüş için) zekat gerekmez. En az üç yaşındaki beş deve'den daha azı için zekat gerekmez. Beş vesk (zirai) mahsül'den daha azı için zekat gerekmez.

 

Tekrar: 1447, 1459, 1484.

 

 

حدثنا علي: سمع هشيما: أخبرنا حصين، عن زيد بن وهب قال:

 مررت بالربذة، فإذا أنا بأبي ذر رضي الله عنه، فقلت له: ما أنزلك منزلك هذا؟ قال: كنت بالشأم، فاختلفت أنا ومعاوية في: {الذين يكنزون الذهب والفضة ولا ينفقونها في سبيل الله}. قال معاوية: نزلت في أهل الكتاب، فقلت: نزلت فينا وفيهم، فكان بيني وبينه في ذاك، وكتب إلى عثمان رضي الله عنه يشكوني، فكتب إلي عثمان أن أقدم المدينة، فقدمتها، فكثر علي الناس حتى كأنهم لم يروني قبل ذلك، فذكرت ذاك لعثمان، فقال لي: إن شئت تنحيت، فكنت قريبا. فذاك الذي أنزلني هذا المنزل، ولو أمروا علي حبشيا لسمعت وأطعت.

 

[-1406-] Rivayete göre Zeyd İbn Vehb şöyle demiştir: Rebeze'ye yolum düşmüştü. Orada Ebu Zerr ile karşılaştım. Ona, "Neden böyle bir uzlet hayatı yaşamayı tercih ettin, bunun sebebi nedir?" diye sordum. Bana şöyle cevap verdi: "Ben Suriye'de iken "Altın ve gümüşü biriktirip de (kenz) Allah yolunda harcamayanlar ayeti hakkında Muaviye ile aramızda ihtilaf çıktı. Muaviye bu ayetin ehl-i kitap hakkında olduğunu savunuyordu, ben ise hem bizim hem de onların hakkında olduğunu savunuyordum. Muaviye, Osman'a bir mektup yazarak benî şikayet etti. Osman da yazdığı mektupta beni Medine'ye çağırdı. Oraya gittim. İnsanlar, beni sanki hiç görmemişler gibi (Suriye'den çıkma sebebimi sormak amacıyla) etrafımda toparlanmıştı. Bu durumu Osman'a anlattım. Bana, "Dilersen yakın bir yere uzlete çekil" dedi. İşte beni uzlet hayatına sevkeden budur. Eğer başımıza Habeşji bir kimse bile emîr olsa onu dinler ve itaat ederim.

 

Tekrar: 4660

 

 

حدثنا عياش: حدثنا عبد الأعلى: حدثنا الجريري، عن أبي العلاء، عن الأحنف بن قيس قال: جلست. وحدثني إسحق بن منصور: أخبرنا عبد الصمد قال: حدثني أبي: حدثنا الجريري: حدثنا أبو العلاء بن الشخير: أن الأحنف بن قيس حدثهم قال:

 جلست إلى ملأ من قريش، فجاء رجل، خشن الشعر والثياب والهيئة، حتى قام عليهم، فسلم ثم قال: بشر الكانزين برضف يحمى عليه من نار جهنم، ثم يوضع على حلمة ثدي أحدهم حتى يخرج من نغض كتفيه، ويوضع على نغض كتفه حتى يخرج من حلمة ثديه، يتزلزل. ثم ولى فجلس إلى سارية، وتبعته وجلست إليه، وأنا لا أدري من هو، فقلت له: لا أرى القوم إلا قد كرهوا الذي قلت؟ قال: إنهم لا يعقلون شيئا. قال لي الخليلي، قال: قلت: من خليلك؟ قال: النبي صلى الله عليه وسلم: (يا أبا ذر، أتبصر أحدا). قال: فنظرت إلى الشمس ما بقي من النهار، وأنا أرى أن رسول الله صلى الله عليه وسلم يرسلني في حاجة له، قلت: نعم. قال: (ما أحب أن لي مثل أحد ذهبا، أنفقه كله، إلا ثلاثة دنانير). وإن هؤلاء لا يعقلون، إنما يجمعون الدنيا، لا والله، لا أسألهم دنيا، ولا أستفتيهم عن دين، حتى ألقى الله.

 

[-1407-] Ebu'l-Ala' İbnü'ş-Şihhîr'in naklettiğine göre Ahnef İbn Kays şöyle demiştir: "Kureyş kabilesinden bir topluluğun yanına oturmuştum. Saçları, elbisesi ve görünüşü bakımından sert bir kimse geldi, selam verdi ve: "(Altın-gümüş biriktirenlere (kenz), cehennemde kızdırılmış olan taşları müjdele (haber ver) ! Bu taşlar onların göğüs uçlarına konulur, sırtından çıkar. Sırtından konulur, göğüs uçlarından çıkar. Bu olay devam edip gider" dedi. Sonra gidip direğin yanına oturdu. Ben de gittim yanına oturdum. Onun kim olduğunu da bilmiyordum. Ona: "Sanırım insanlar senin söylediklerinden pek hoşlanmadı" deyince bana, "Akılları hiçbir şeye ermiyor ki!" dedi.

 

 

[-1408-] (Yukarıdaki hadisin devamı niteliğinde) "Dostum bana böyle buyurdu" dedi. Ben, dostunun kim olduğunu sorunca, "Dostum Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu" demiştir: "Ey Ebu Zerr! Uhud dağını görüyor musun?" dedi. Ben, hemen dönüp güneşe baktım, vakti anlamaya çalıştım, zira beni bir şey için oraya gönderecek zannettim.

 

"Evet, görüyorum" dedim. Bunun üzerine O Sallallahu Aleyhi ve Sellem ,

 

"Uhud dağı kadar altınım olmasını ve üç dinar hariç hepsini İnfak etmeyi isterim" buyurdu.

 

Ebu Zerr şöyle demiştir: "İnsanlar akıllarını kullanmıyor. Dünya malı biriktiriyorlar. Allah'a yemin ederim ki bu dünyalarını istemiyorum, ölünceye kadar onlardan herhangi bir dini mesele de sormayacağım."

 

 

AÇIKLAMA:     "Zekatı verilen mal kenz değildir, çünkü hadiste, beş ukiyyeden daha azı için zekat yoktur, buyurulmuştur" başlığı ile ilgili olarak İbn Battal ve başka bazı alimler şöyle demiştir:

 

Buharî bu başlık İçin yukarıdaki hadisi delil getirirken, genel olarak kenzi değil, sahibini cehenneme sürükleyen ve ceza öngörülmüş bulunan özel anlam­daki kenzi kasdetmiştir. Durum böyle olunca, hadis, "Beş ukıyyenin üzeri için zekat vermek gerekir" anlamına gelir. Demek ki zekatı ödenen mal kenz olarak adlandırılamaz ve böyle kimselerin cezalandırılması da gerekmez.

 

İbn Reşîd de, "Beş ukiyyeden daha azı için zekat vermek gerekmez. Bu, ke­sinlikle kenz olarak da değerlendirilemez. Allah zekat verenleri övmüştür. Bu şekilde övgüye mazhar olan kimsenin, yine malı sebebiyle yerilmesi düşünüle­mez" demiştir.

 

Özetlemek gerekirse, zekat verilmesi farz olmayan mal kenz olarak İsimlen-dirilemez. Çünkü bu, mubah ve zekattan affedilmiş bir maldır. Zekatı verilmiş olan mal da aynı şekildedir. Çünkü bu kimsenin de, zekatını verdiği için mal sahibi olması hoş karşılanmıştır. Dolayısıyla elindeki mala kenz denilemez.

 

Hadisteki, "Bu, zekatı farz kılan ayet inmeden önceydi" şeklindeki ifade, buradaki korkutma ve cezanın, kenz edinen kimselere, yani ihtiyacından daha fazla mal biriktiren kişilere yönelik olarak İslam'ın ilk dönemlerinde öngörüldüğünü göstermektedir. Daha sonra fetihler vuku bulduğu için zekatın farz kılınmasıyla birlikte bu hüküm neshedilmiş ve zekat nisapları belirlenmiştir. Buna göre zekat ayeti, zekatı farz kılmak için değil, zekat nisap ve miktarlarını beyan etmek üzere gelmiştir. Allah (c.c) en iyisini bilir.

 

İbn Ömer'in, "Uhud dağ* kadar altınım olsa hiç önemsemezdim" sözü Ebu Zerr'in bu konunun sonunda yer vereceğimiz diğer bir sözünü hatırlatmaktadır.

 

İbn Ömer'in sözü ile Ebu Zerr hadisini şöyle uzlaştırabiliriz; Ebu Zerr hadisi, bir kimsenin elinde olan başkasına ait mal ile ilgilidir. Dola­yısıyla bunu tutması gerekmez. Ya da kendisine ait olduğu halde o kimse, devlet başkanı gibi iyilik ve İhsanda bulunması arzu edilen bir kimsedir. Dolayısıyla böyle bir kişinin ihtiyaç sahiplerine vermeyip de diğer halkı için mal biriktirmesi gerekmemektedir.

 

İbn Ömer'in sözü ise, mala sahip olup da bu malın zekatını veren kimse ile ilgilidir. Bu kişi, mal ile Allah'a daha yakın olmayı ve insanlara el açmak duru­muna düşmemeyi İstediği için mal sahibi olmayı arzu etmektedir.

 

Ebu Zerr, hadisi mutlak olarak değerlendirmekte ve hiç bir şekilde mal birik­tirmeyi doğru bulmamaktadır. İbn Abdilberr'in naklettiğine göre, Ebu Zerr'den, insanın yaşayabileceği miktarın dışında mal biriktirmesinin, (Kur'an'da) yerilmiş olan "kenz" anlamında olduğuna dair birçok söz varid olmuştur. Ona göre ceza öngören ayet de bu konuda indirilmiştir.

 

Fakat sahabe çoğunluğu ve daha sonraki alimler Ebu Zerr'den farklı içtihat etmişler ve Ayetteki cezanın, zekat vermeyenlerle ilgili olduğunu belirtmişlerdir. Bu konuda tutundukları en sağlam dayanak, bedevi kıssası ile İlgili Talha İbn Ubeydullah ve diğer bazı sahabîlerden nakledilen şu hadistir: Bedevî, "Bunun dışında bana düşen bir vazife var mı?" diye sorduğunda Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), "Hayır, ancak nafile olarak verirsen başka" diye cevap vermiştir.

 

Görünen o ki İbn Ömer'den r.a. nakledildiği gibi önceleri durum böyleydi. İbn Battal da buna delil olarak, "Sana (iyilik yolunda) neyi harcayacak­larını soruyorlar. De ki: İhtiyaç fazlasını. [Bakara 219] ayetini getirmiştir. Yani yetecek mik­tarı aşan kisım. Başlangıçta fazla olan kısmın infak edilmesi farz İdi. Sonra bu hüküm neshedilmiştir.

 

Müsned'de belirtildiğine göre Şeddad İbn Evs babasından şöyle nakletmiş-tir. Ebu Zerr, Resulullah'ın (s.a.v.) mal biriktirmeyi sıkı bir şekilde men etttiği hadisini duyduktan sonra kabilesine dönüp gitmiştir. Daha sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu konuda ruhsat vermiş, fakat bunu işitmediği için ilk emre tutunmuştur.

 

Rebeze, Mekke ile Medine arasında bilinen bir yerdir, Hz. Osman'ın halifeli­ği sırasında Ebu Zerr buraya çekilmiş ve orada vefat etmiştir. Bu hadiste, çekil­me sebebine de yer verilmiştir. Ebu Zerr'e inzivaye çekilme sebebini Zeyd İbn Vehb sormuştur. Çünkü o dönemde Hz. Osman karşıtları-, Ebu Zerr'i uzaklaştır­dığı için onun aleyhinde konuşuyordu. Ebu Zerr de bunun kendi seçimi sonucu olduğunu onlara açıklıyordu. Hz. Osman, sahip olduğu görüşten dolayı başkası­na gelecek bîr mefsedeti önlemek için onun şehirden uzaklaşmasını emretmiş, Ebu Zerr de Rebeze'yi seçmiştir. Ebu Zerr, Hz. Nebi zamanında da Rebeze'ye giderdi.

 

İbn Sa'd'ın "Tabakat adlı eserinde belirtildiğine göre, Kufe'li bir grup insan Ebu Zerr'e Rebeze'de, "Bu adam (Osman) sana yapacağını yaptı, ne dersin onu öldürelim mi?" diye sormuşlar, o da, "Hayır, Osman, benim doğu illerinden batı illerine gitmemi bile emretse ona itaat ederim" demiştir.

 

"İstersen biraz uzlete çekil" sözü Taberî'de şu şekildedir: Hz. Osman ona, "Yakın bir yere çekil" demiş, Ebu Zerr de, "Allah'a yemin ederim ki görüşümden asla dönmeyeceğim" diye cevap vermiştir.

 

"Habeşli" sözü, Verka'm rivayetinde "Habeşli bir köle" şeklinde zikredilmiştir. Ahmed İbn Hanbel ve Ebu Ya'la'nm nakline göre Hz. Nebi ona, "Mescid-i Nebevî'den çıkartılırsan ne yaparsın?" diye sormuş o da, "Suriye'ye giderim" demiştir. Peygamberimiz, "Oradan da çikarülırsan ne yaparsın?" diye sorunca Ebu Zerr, "Kılıcımı çekerim" demiştir. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) "Sana bundan daha hayırlı ve daha doğru bir yöntem göstereceğim. Onları din­lersin, itaat edersin, sevkettikleri yere de gidersin" buyurmuştur.

 

Doğrusu Ebu Zerr, kendisi için mal toplayıp Allah yolunda harcamayan sul­tanlara karşı çıkmıştır. Nevevî bu görüşün yanlış olduğunu söyler. Çünkü onun zamanındaki yöneticiler, Ebu Bekir, Ömer ve Osman gibi şahsiyetlerdir ki bunlar asla hıyanette bulunmamıştır.

 

Fakat buna şu şekilde cevap verebiliriz: O dönemde böyle davranan kimse­ler bulunmasa bile ileride bu şekilde hareket edecek kişiler kasdedilmiştir.

 

 

Hadislerden Çıkarılacak Diğer Sonuçlar

 

1. Kafirler, İslam'ın şer'i hükümleri ile mükelleftir. Çünkü Ebu Zerr ve Muaviye, söz konusu ayetin ehl-i kitap hakkında indiği konusunda hem fikirdir.

 

2. Devlet başkanlarının alimlere olan güzel davranışı burada tezahür et­mektedir. Çünkü ona karşı çıkma yoluna gitmemiş, kendisinden yöneticilik ba­kımından daha üstte bulunan bir kimseye mektup yazmayı tercih etmiştir. Hz. Osman da, ondan farklı düşünse bile Ebu Zerr'e kızmamıştır.

 

3. Bu hadiste, devlet başkanına karşı gelmeme ve ayaklanmama yönünde bir uyarı, itaat noktasında da bir teşvik bulunmaktadır. Mefsedete yol açma en­dişesinden dolayı faziletli kimselerin, daha az faziletli de olsa halifeye itaat etmesi emredilmiştir.

 

4. Farklı içtihatlarda bulunmak caizdir.

5. Yaşanılan bölgenin değiştirilmesine sebep olsa bile emr-i bil ma'ruftan ayrılmamak gerekir.

 

6. Kötülüğün önlenmesi, maslahat getiren şeye göre daha önceliklidir. Ebu Zerr'in Medine'de kalmasında, ilmini öğretmesi bakımından büyük bir maslahat bulunmakla birlikte Hz. Osman, söz konusu meselede Ebu Zerr'in görüşünün benimsenmesinin ortaya çıkarabileceği mefsedeti önlemeyi tercih etmiş, ondan, görüşünden dönmesini istememiştir. Çünkü onların her biri birer müctehid idi.    .

 

Hadisteki, "Onun kim olduğunu bilmiyordum" ifadesi konusunda Müslim, Ahnef yoluyla Huleyd el-Asrî'den şöyle bir ilave zikretmiştir. Ahnef, "Bu kim?" diye sordu. Etraftakiler onun Ebu Zerr olduğunu söylediler.

 

Ahnef şöyle dedi: Ona doğru yöneldim ve "Senden neler işitiyorum, neler diyorsun?" diye sordum. Ebu Zerr de, "Ben sadece Peygamber'den sallallahu aleyhi ve sellem  işittiklerimi söy­ledim" dedi.